
2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılı Birinci Yarıyıl Raporu
2024-2025 Eğitim-Öğretim yılının ilk yarısı 17 Ocak 2025 Cuma günü sona erdi ve iki haftalık yarıyıl tatili başladı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın örgün eğitim istatistiklerine göre, Türkiye’de örgün eğitimde (resmi+özel) 18 milyon 710 bin öğrenci bulunmaktadır. Toplam 75 bin 467 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 61 bin 111 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 352 (yüzde 19)’dir. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 849 bin 271 (yüzde 84,71), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 631 bin 192 (yüzde 8,72); açık öğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı ise 1 milyon 229 bin 802 (yüzde 6,57)’dir.
Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi ve sendikamız üyesi Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün araştırmasına göre, 2023 sonu itibariyle eğitim çağındaki nüfus 18 milyon 175 bin 102 iken, 2023/24 eğitim öğretim yılında okula kayıtlı öğrenci sayısı 17 milyon 79 bin 738’dir. Bu durumda çağ nüfusunda olmasına rağmen okula kaydı olmayanların sayısı 1 milyon 95 bin 364 olmuştur.
OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2024 raporuna göre, Türkiye’de okullaşma oranları bölgelere göre büyük farklılık göstermektedir. Özellikle Doğu ve Batı bölgelerindeki büyük fark dikkat çekmektedir. Okullaşma oranı 15-19 yaş aralığı içim Kuzeydoğu Anadolu-Doğu Bölgesi için yüzde 60,5 ile en düşük düzeyde iken, Kuzeydoğu Anadolu-Batı Bölgesi için bu oran yüzde 83,2’dir. Bunun en büyük sebepleri arasında eğitim altyapısındaki büyük yetersizliklerin ve yoksulluğun olduğudur.
Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 168 bin 896 öğretmen görev yapmaktadır. 2024/25 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle devlet okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısı 993 bin 397; özel okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 175 bin 499’dur. Devlet okullarında ek ders karşılığı çalıştırılan ve tamamı asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmenlerin sayısı 100 bine yakındır.
Türkiye’de yıllardır çok ağır çalışma koşulları altında ve özveriyle görev yapan eğitim emekçilerinin yaşam koşulları giderek ağırlaşırken, boş kadro olmasına rağmen, uzunca bir süredir eğitim kurumlarına genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfında memur alımı yapılmamaktadır. Bu durum özellikle yardımcı hizmetli istihdamında ‘dışarıdan hizmet satın alma’ yöntemi ile taşeron çalıştırma uygulamalarının artmasına neden olmuştur. Okullarda yardımcı hizmetlerin büyük bölümü İŞKUR’un 9 aylık sürelerle istihdam edilen Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) personeli ya da yine İŞKUR bünyesinde başlatılan İşgücü Uyum Programı (İUP) gibi geçici personel istihdamı üzerinden yapılmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre devlet okullarında toplam 143 bin 355 temizlik personeli görev yapmaktadır. Bu personelin 49 bin 578’i kadrolu personel, 30 bini İŞKUR TYP kapsamında, 63 bin 777’si ise İUP kapsamında istihdam edilmektedir. İUP kapsamında kısmi süreli olarak istihdam edilen personele asgari ücretin yarısından az bir “cep harçlığı” ödenmekte, söz konusu personelin çalışması üzerinden emeklilik sigorta primi ödemesi yapılmamaktadır. Eğitim öğretim yılının başından itibaren haftada üç gün çalışan geçici temizlik personelinin, okul hijyeni için yetersiz olduğu görülmüştür. Bu durumun olumsuz sonuçlarını yaşayan eğitim emekçileri ve veliler okullarda salgın hastalıkların yayılma riskine dikkat çekerek acil çözüm talep etmektedir.
Kız çocuklarının eğitim haklarına yönelik müdahaleler sürmektedir
Türkiye’de, özellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının okullaşma oranları, erkek çocuklarına kıyasla daha düşüktür. Bu durum, geleneksel toplumsal normların, ekonomik faktörlerin ve ailelerin kız çocuklarını eğitime teşvik etme konusundaki isteksizliklerinin bir sonucudur. Ailelerin geleneksel değerleri, kız çocuklarının eğitime erişiminde büyük bir etkiye sahiptir. Çocuk yaşta zorla evlendirilmeler, kız çocuklarının eğitimlerini yarıda bırakmalarına neden olan önemli bir toplumsal sorundur. Bu durum, eğitimsiz kadınların yaşam boyu süren sosyoekonomik dezavantajlarla karşılaşmasına yol açmaktadır.
Türkiye’de de kız çocukları, siyasi iktidarın çocuk evliliklerinin yolunu açan, şiddet ve istismar faillerinin elini kolaylaştırıp cesaretlendiren yasal düzenlemeleri, eğitimin özelleştirilmesi ve dinselleştirilmesi politikaları ile eğitimin dışına itilmekte, toplumsal hayattan koparılarak güçsüzleştirilmekte, sömürüye, şiddete ve istismara maruz bırakılmaktadır. Resmi istatistikler durumun vahametine dair önemli ipuçları vermektedir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre Türkiye, 146 ülke arasında 127. sırada yer almıştır. Bu sıralama, Türkiye’nin eğitim başta olmak üzere sağlık, ekonomi ve siyaset gibi alanlarda cinsiyet eşitliği konusunda daha da gerilediğini ortaya koymaktadır.
TÜİK’in “2023 Evlenme ve Boşanma İstatistiklerine göre ise 2023 yılında 16-17 yaş arası 10.471 kız çocuğu evlendirilmiştir. Yine TÜİK’in 2023 yılı Doğum İstatistikleri Raporu’na göre 15-17 yaş grubunda 6 bin 505, 15 yaş altında 130 çocuk doğum yapmıştır.
Türkiye’deki çocuk evlilikleri ve erken yaşta doğumlar, eğitimden uzaklaşan kız çocuklarının karşılaştığı en büyük tehlikelerden biridir. Bu durum, çocukların sadece eğitim hakkının ihlaline değil, aynı zamanda fiziksel ve psikolojik sağlıklarının da tehlikeye girmesine yol açmaktadır.
OECD Bir Bakışta Eğitim 2024 Raporu verilerine göre, Türkiye’de 15-29 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 28’i ne eğitimde ne işte ne de bir staj programında yer almaktadır. OECD ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 13 civarındadır. 15-24 yaş arasındaki kadınlar ve kız çocuklarında bu oran yüzde 46’ya çıkarken, erkeklerde ise yüzde 14,9 seviyesinde kalmaktadır.
Birçok aile, çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi
Eğitim Sen Gaziantep Şube Başkanı Ömer Parlakçı, İlkokul öğrencisi için temel kırtasiye malzemeleri, çanta ve diğer gereksinimler hesaba katıldığında toplam maliyetin 3 ile 5 bin TL arasında olduğu bilinmektedir. ‘’Ortaokul ve lise öğrencileri için bu maliyet 6 bin TL’yi geçti. Eğer teknolojiye yönelik ihtiyaçlar bu rakamlar 10 bin TL’nin üzerine çıkıyor. Eğitim masraflarındaki artışlar, özellikle düşük gelirli ailelerin çocuklarının eğitime erişim imkanlarını ciddi anlamda tehdit etmektedir. Birçok aile, yaşanan hayat pahalılığı nedeniyle çocuklarının en temel okul ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale geldiği’’ ifade edilmiştir.
Sorunlar, köklü ve kamusal eğitim politikalarının benimsenmesiyle çözülür
‘Sorunların yalnızca günübirlik tedbirlerle değil, köklü ve kamusal eğitim politikalarının benimsenmesiyle çözülebileceğini savunuyoruz’ diyen Eğitim Sen Gaziantep Şube Başkanı Ömer Parlakçı, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’Kamusal eğitim politikalarının odağında, bilimin ışığında, eşitlik ve laiklik temelinde bir eğitim sistemi inşa etmek yer almalı. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılaması için zorlandığı, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavram. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal, uluslararası yasa, sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getiriyor’’ dedi.
Kaynak: Eğitim Sen Web sitesi, 16 Ocak 2025, Sabah Gazetesi, Gaziantep, 20 Ocak 2025