Düşünce Tarihi – 6 (Aton Dini, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf…)

Düşünce Tarihi – 6 (Aton Dini, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf…)

Düşünce tarihi – 5’in devamı

“……Nitekim, Batı düşüncesindeki iç tartışmalar; “Bilgi ile İnanç ayrışmasına” kesinlik kazandırmıştır! İşte, bu noktada Batı’da bir Orta Çağ felsefesi tartışması başlar!

Tümeller  (Universaliae) nedir?”, “Nerede bulunurlar?” ve “Dışarıdaki nesnelerden
bağımsız olarak mevcut mudurlar, yoksa değil midirler?”

Ama, “Dinler ve inanmak ihtiyacı” veya “Korkmak ve ümit etmek” insan kadar eski… Geriye gidelim, “Din de devrim” diyebileceğimiz kadar geriye???

Gelin, “Tek Tanrı’nın” ilk devlet dini olduğu M.Ö. 1350 li yıllara gidelim,

Aton Dinine….

İnternetten indirdiğim ve Korkut Keskiner imzalı “Aton Dinini” işleyen bir yazı, şöyle sonlanmaktadır;

Tek Tanrılı büyük dinlerin takipçilerine, özel mektuplar da yazacağım. Ama şunu bilmeliyiz ki; “Hristiyanlık ve İslam”; Museviliğin birer türevi olarak ortaya çıkmış iki dindir.

Musevilik ise, doğrudan eski bir Mısır inancından kaynaklanmıştır. Dolayısıyla aslında bugünkü hâkim dinler, Akhenaton’un dininin takipçileridir.

Bu yazılanlara ve yazılı tarihe bakınca; “Ortadoğu tarihinde Allah’ı herkesin Tanrısı olarak anlatan Din; “Aton Dini” olarak karşımıza çıkıyor!

Aton Dininden ve Firavun Anhenaton’dan söz eden Eski Mısır kaynaklarıdır. İbrahimi Dinlerin Kutsal kitapları ise; “Tek Tanrıcı” olarak, Hz. İbrahim’den söz eder. Hiç, Aton Dini ve Anhekaton geçmez…

Acaba Anhekaton=Hz. İbrahim mi ?

Bu konuyu daha iyi anlatacağına inanarak,

1- Hürriyet gazetesinde çıkan 24.Eylül.2000 tarihli bir makaleden,

2- TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Harran’da Nisan ayında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile ortaklaşa düzenlediği seminerden,

3- İnternetten indirdiğim 27 Ağustos 2012 tarihli Korkut KESKİNER’e ait 43 sayfalık bir yazıyı size okutmak istiyorum!

Hürriyet gazetesinde çıkan  24.Eylül.2000 tarihli yazı şöyle;

Hz. İbrahim Firavundur.

İki Roger ve Messod Sabbah adlı Fransız araştırmacı (doğrulanırsa sadece eski Mısır ve Yahudi tarihini değil, binlerce yıllık geçmişe dayanan siyasi iddiaları da değiştirecek) müthiş bulgulara erişti;

Şöyle: “İbrahim Peygamber aslında Mısır’ın tek tanrılı ilk firavunu Akhenaton’dan başkası değildir. Ve Mısır’dan kovulan ve İsrail’e dönen Yahudi kavmi de, Akhenaton’un tek tanrılı dinini benimsemiş Mısırlılardır.

Bugün Hz. Musa’nın bir Mısırlı olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Yahudi tek tanrıcılığının Aton dininin devamı olduğu da yeni bir iddia değildir!.

Ancak, Mısır tarihini ve kayıtlarını inceleyen uzmanlar şimdiye kadar Hz. İbrahim’in, Yusuf’un veya Musa’nın izine rastlamadılar.

Daha da anlaşılmaz olanı, Eski Ahit’e göre 430 yıl boyunca Mısır’da yaşayan, 210 yıl köle olarak tutulan on binlerce Yahudi’den Mısır tarihi nasıl olur da hiç bahsetmez?

Firavun’dan kaçan binlerce Yahudi köle Kenan bölgesine, yani Firavun’un topraklarına nasıl, korkusuzca yerleşebilmiştir? Niçin Mısır’da tek bir Yahudi mezarı, bir mezar taşı, bir duvar
yazısı veya bir mektup bulunamamıştır? Tevrat’ta anlatıldığı şekliyle, Yahudiler’in Mısır’dan Musa’nın önderliğinde kaçışının hiçbir tarihi kaydı yoktur; çünkü Yahudi tarihinin “Yahudiler’in Göçü” diye verdiği olay, Ahet-Aton kentinde yaşayan tek tanrılı Mısırlıların Firavun Ai tarafından sürülüşünden başka bir şey değildir.

Mısır’ın ilk tek tanrıya inanan firavunu Akhenaton’un ölümünden sonra, Firavun Ai, Akhenaton’ un başkenti Ahet-Aton (şimdiki Tell el-Amarna) halkını sınır dışı etti. Böylece tek tanrıcılığı Mısır’dan atmış oldu.

Ancak, tek tanrıcılık yok olmadı. Ahet-Aton halkı Sazlıklar Denizi’ni aşarak Sina Çölü’ne geçti. “Denizin yarılması” efsanesi de Mısır mitolojisinde yer alan ‘Anadeniz’in Firavun tarafından ikiye açılması’ efsanesinden farklı birşey değildir.

Filistin’in Kenan bölgesine yerleşen Mısırlı rahipler ve asillere “Firavun’a (yani Akhenaton’a) tapan” anlamına “Yahud” adı verildi. “Yahud’lar”, burada “Yahuda Krallığı’nı” (Yuda) kurdular.

Yani Tevrat’ta adı geçen Hz. İbrahim, Sara, İshak, Rebeka, Yakup, Israil, Laban hepsi aslında Mısırlı asillerdir.

Hz. Musa, ileride Firavun 1. Ramses adıyla tahta geçecek olan Mısırlı general Mose (Ra-Messu) idi. Yuşa (Musa’nın halefi) ise Musa’nın büyük oğlu.

Hz. İbrahim, Firavun Akhenaton’dan başkası değildi. (Müslüman Mısırlılar bugün bile bu firavundan ‘Ahenaton Aleyhisselam’ diye söz ederler.)

Bu bulgular doğruysa, sadece 3500 yıl öncesine ait tarih yeniden yazılmayacak, Yahudiler’in anavatanının Filistin değil, Mısır’ın Yukarı Nil kıyıları olduğunun ortaya çıkmasıyla, yakın tarihe bakış da gözden geçirilecek.

Ortak Atamız Akhenaton mu?

TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Harran’da Nisan ayında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile ortaklaşa düzenlediği seminerde “Ortak Atamız” olduğu dünyaya ilan edilen “İbrahim Peygamber” bu iddiaya göre, Mısır’ın tek tanrılı firavunu “Akhenaton’dan” (MÖ 1372-1354) başkası değildi.

Eski Mısır tarihi İbrahim Peygamber için de hiçbir şey yazmaz. Ancak din kitaplarından İbrahim Peygamber’in Musa’dan önce yaşadığını, birtakım cefalar çektiğini biliyoruz. Onun Firavun Akhenaton olup olmadığı belli değil.

Hz. İbrahim’in tek olan Yaratıcıyı akıl yoluyla -yani, herhangi bir vahyi gelmeden- bulduğu söyleniyor. Aynı şey, Akhenaton için de söyleniyor. Fakat bu aynı kişi olmaları için yeterli değil. Akheneton’un adı dini bir kaynakta “Hanif Akheneton” olarak geçer. Kendisinin Güneşe taptığını biliyoruz.

Kuran’ın En’am Suresi, Ayet 76, 77, 78 de Hz. İbrahim’den şöyle söz edilir;

“İbrahim Peygamber yıldızı görür, yıldıza “Tanrım” der; Ay’ı görür, Ay’a “Tanrım” der. Güneş’i görür, Güneş’e “Tanrım” der. Bu gökcisimlerinden Güneş’i daha büyük ve daha parlak görünce, “İşte Tanrım budur, bu daha büyüktür” diye konuşur. Ne var ki, “Tanrı” dedikleri batınca, onlara “Tanrı” demekten vazgeçer. İbrahim Peygamber önce yıldızdan, sonra
Ay’dan en sonunda da Güneş’ten vazgeçer.”

Ali Imran Suresi; O’nun için “Hanif” ve “Müslim”di der. Ibn Nedim’in ünlü “El Fihrist” adlı eserinde “Hanifler” şöyle tanıtılır; “Hanifler, Ibrahimci (el İbrahimmiye) Sabiilerin ta
kendileridir.(s.32)”

Sabiiler, Ortadoğu ve Islam kaynaklarına göre yıldızlara tapıyorlardı. Yıldızların içinde de en başta, Ay ve Güneş sayılıyordu. Görülen, “Benzerlikler artmaya başladığı. Aynılık olmasa bile ortak bir şeylerin olduğu kesin.”

Akhenaton tek Tanrı’ya inanıyordu. Gelmiş geçmiş bütün Firavunların içinde yalnız onun inancı böyleydi. Akhenaton Firavun olduğunda adı IV. Amenofis’ti ve o da diğer Firavunlar
gibi geleneksel 13 tanrıya inanıyordu.

Fakat ne olduysa Akhenaton Tahta çıktıktan 5 sene sonra 41 yaşında iken kendisinde çok büyük bir manevi değişiklik hasıl oldu; adını ve dinin değiştirdi. “Tanrı’nın Bir“, isminin ise “Aton” olduğunu halkına ilan etti.

Tapınaklardaki bütün putların kırılmasını, duvarlardaki tanrı isimlerinin kazınmasını emretti. (bunlar daha çok Tanrıların kadınlarla cinsel ilişkiye girdiklerini gösteren resimlerdi).

Ameophis (İmparatorluk tanrısı Amus razı olsun) olan adını Akhenaton (Aton’un hadimi, yani hizmetkarı) olarak değiştirdi.

Akhenaton’ un inandığı ve halkının da inanmasını istediği Tanrı, kendi ifadesine göre, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kainatın Tanrısı idi. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları yaratan “O” idi. Günümüzdeki tasavvuf inancına benzer bir inançla her şeyde Tanrı’yı görüyordu. Ona göre Güneş Tanrı’nın bir görüntüsüydü.

Korkut Keskiner’e ait  27 Ağustos 2012 tarihli 43 sayfalık bir yazı. Firavun akhenaton = 4. Amenofis kimdir?

Akhenaton’un dini, bugünkü hâkim dinlerin temelidir

“Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühu” dediğimizde, İslam dininin ilk şartını yerine getirmiş oluyoruz. Kelime-i Şehadet söylenmeden, hiç kimsenin İslam dinine girmiş sayılmadığı, ondan diğer vecibelerin beklenemeyeceği bir gerçek. Anlamı da genellikle bilinir, ama tekrarlamakta fayda var. “Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed de onun kulu ve elçisidir.”

Şimdi, M.S. 600’lerde ortaya çıkan ya da çıktığını zannettiğimiz bu sözün, biraz farklı da olsa, ortaya çıkmasından tam 2000 sene önceki halini görelim; “Aton’dan başka Tanrı yoktur, Akhenaton onun elçisidir ve  ışığını bize ulaştırır.”

Akhenaton

Akhenaton tahta çıktığındaki adı 4. Amenhotep(Amenofis)’ti. Diğer firavunlarla karşılaştırdığımız zaman, hakkında çok az şey biliyoruz. Çünkü Akhenaton’un adı ardılları tarafından tarihten silindi. Hatta, bu Eski Mısır’da en kötü ceza olarak bilinse de, mezarından bile silindi. Bu yazıda zaten bu cezalandırmanın nedenleri üzerinde duracağım. Akhenaton’la ilgili resmi tarih bilgisi isteyen okurlar için birçok kaynak önerebilirim. Ama resmi tarih anlatmayacağım, tam tersine resmi tarihe ters sorgulamalar yapacağım.

Resmi tarihe göre; Akhenaton, 18. hanedanın son firavunlarından biri olarak, M.Ö. 1353-1336 yılları arasında, 17 yıl hüküm sürdü. Babası, 3. Amenhotep’in son dönemlerinde bir süre kral naipliği yaptı ve babasının ölümünün ardından tahta çıktı. Annesi Tiya soylu bir ailenin kızı olmayan, halktan gelen ilk kraliçedir. Tiya, bazı kaynaklara göre 3. Amenhotep’in veziri olan, yaşamı sırasında Mısır’ı etkin bir şekilde yönettiği için çok onurlandıran ve Mısır
tarihinde ilk kez Kral Vadisi’ne gömülen sıradan ölümlü olan Yuya’nın kız kardeşi, bazılarına göre de kızıdır. Halktan gelmesine rağmen döneminde firavuna denk bir güç olarak ülke
yönetiminde yer almıştır.

4. Amenofis’ in Kiya ve Nefertiti isimli iki eşi oldu. Kiya’dan, kesin olmamakla birlikte, 2 oğlu, Nefertiti’den 6 kızı dünyaya geldi. 4. Amenhotep adıyla tahta çıkan genç firavun,  Eski Mısır’ın en büyük tanrısı olan “Amon’nun Hizmetkârı” anlamına gelen Amenofis ismini
Akhenaton=Aton’un kulu” olarak değiştirdi.

Din devrimini gerçekleştirmek için o zamanki başkent olan Teb’den 300 kilometre uzakta, bugünkü adıyla Tel el Amarna’da Akhetaton (Aton’un ufku) adlı yeni bir başkent kurdu. Bu şehirde ilk kez Tek Tanrı için bir mabet inşa etti! Ve bilinen tarihte ilk kez, Tek Tanrıya inanan bir din kurdu. Ancak, kraliyet kayıtlarına göre, 3. Amenofis’ten sonra iktidara Horemheb gelmiş gibi düzenlemeler yapılmıştır! Bu dinin kurallarını birazdan inceleyeceğiz. 4. Amenofis iktidarda kaldığı süre içinde, kurduğu bu yeni dinin yayılmasına ağırlık verdi. Tıpkı babası gibi o da diplomasi ağırlıklı ve barışçı bir dış politika izledi.

Akhenaton’un ölümü veya zehirlenmesini takiben Kiya’dan oğlu Meritaton tahta geçmiş, arkasından vezir Ay=Aİ kendisini firavun ilan etmiş, son olarak yine akrabalıkları konusunda çok az şey bildiğimiz, ancak bozulmamış mezarı sayesinde Mısır hakkında çok şey öğrendiğimiz meşhur Tutankamon tahta geçmiştir. Tahta geçiş ismi Tutankaton’dur, ancak daha sonra Amon rahipleri tarafından adının değişmesine ikna edilmiştir.

İbrahimi Dinlerin Kökeni

Bu kısa tarihçe aslında çok önemli değil. Çünkü resmi tarih her zaman sonraki iktidarlarca yazılır. Bu yüzden, hele tarihin değiştirildiği bu kadar ortadayken, resmi tarihi boş verelim ve alternatif tarih kaynaklarından yola çıkarak, hakikati arayalım.

Şimdi, kutsal kitaplardaki ve resmi kayıtlardaki tarihi değil, farklı bir bakış açısını değerlendireceğiz.

Milattan önce 1600’lere gidiyoruz. Hz. İbrahim’in ülkesi Harran’a!

Urfa Harran’da o zamanlar Mittani Krallığı hüküm sürüyor. Tıpkı Hititler gibi, onların nereden geldikleri belirsiz, ama İndüs ve Aryan kökenleri biliniyor. Büyük olasılıkla, Hindistan’daki eski İndüs uygarlığının mirasçıları.

Mittani Krallığı’nda yaşayan Abram, kutsal kitaplarda olduğu gibi birden tek Tanrıya inanmaya başlamıyor, okuyor, araştırıyor, düşünüyor. Tıpkı bizlerin yapmaya çalıştığı gibi, hakikati arıyor! Sonra, kendisinde Tek Tanrı inancı güçlenince, etrafındakilerle arasında bir
fikir ayrılığı oluşuyor. Bazılarına göre zulüm görüyor, bazılarına göre ise, zulüm görmemek için Harran’a geliyor.

Harran bazı kaynaklara göre dünyada ilk kurulan yerleşim, Hz. Adem’in şehri. Dünyanın ilk üniversitesi ve ilk rasathane orada kuruluyor. Abram oradan da önce Filistin’e sonra Mısır’a geçiyor. Bu yolculuklar sırasında adını Abraham olarak değiştiriyor. İsimdeki “Brahma” benzerliği oldukça dikkat çekici, çünkü Brahma; “Hint inanışında gücü her şeye yeten, her şeyi yaratmış olan ve her zaman var olan Tanrının adı.”

Mittani uygarlığının İndüs kökenli olduğu düşünülürse, Hint Tanrılarının en güçlüsü Brahma’ya inanmaya başlamış ve adının da bu yüzden Abraham yapmış olması kuvvetle muhtemel. Yani, Hz. İbrahim’in tek Tanrı inancının olası kökeninde Hint inanışları olabilir.

Burada daha az yaygın bir başka bilgi daha var, bu teze göre; “Aslında Abraham Mittani kralı Artatama’nın ta kendisi.”

Abraham (Hz. İbrahim) sadece İslam dinine göre Mekke’de Kabe’yi inşa ediyor, diğer tek Tanrılı dinlerde bu yok. Aslında, ilk Tek Tanrı mabedi Kâbe. İnanca göre; “Hz. İbrahim, oğlu
Samuel=İsmail ile birlikte Kâbe’nin sütunlarını dikerken, Allah’a dua etmişler ve Kâbe’yi tek Tanrının evi olarak kutsamışlar.”

Ama, burada ilginç bir detay daha vardır, bizdeki adıyla “İsmail, Kâbe’yi korumak için Mekke’de kalır. Ve Hz. Muhammed’in ailesi Kureyşliler ve Mekke’deki diğer 3 büyük aile, soylarını Hz. İsmail ve Hz. İbrahim’e dayandırırlar. Yani, aslında bu iddiaya göre; “Hz. Muhammed, Abraham’ın soyundandır. Ve Hz. Muhammed, birer Yahudi olan Hz. Musa ve Hz. İsa ile akrabadır.” Bu birazdan göreceğimiz şekilde “sünnetli” olmasını da açıklayan bir
veridir.

Diğer taraftan bazı yorumcular; “Hz. Muhammed’in dinini yayarken, diğer Tek Tanrılı dinlerin ve başta o zaman hâkim durumda olan Musevilerin tepkisini çekmemek için, kendi atalarını da Hz. İbrahim’e dayandırmak istediğini” iddia ederler.

Neyse, biz konumuza dönelim. Abraham Mısır’a gelir. Mısır’da; Maat yasası uyarınca kölelik asla olmamıştır. Bu bilgi çok önemli. Devlete vergi borcu olanların bazıları, şimdiki kamu hizmeti cezaları gibi, devlete borçlarını emekleriyle ödemektedirler, Ama hiçbir zaman, tarihte anladığımız şekliyle bir efendi/köle ilişkisi olmamıştır ve hiçbir zaman Yahudiler Mısır’da köle olmamışlardır.

Abraham Mısır’da yerleşir. Abraham ve yanındakiler Mısır’da güçlenirler. Hatta, Hiksos dönemi denen; “Çöl Prensleri”nin gelip Mısır yönetimini ele geçirmeye çalıştıkları dönem olması sebebiyle, belki de doğrudan iktidara gelirler.” Ama, Hiksos’ların Abraham ve soyundan geldiklerine dair bilgileri şimdilik bir kenara bırakalım.

Yuya = Hz. Yusuf

Mısır’da güçlenen, yeni göçmenlerden bir tanesi; “Firavunun sarayında baş vezirliğe kadar yükselir. Bu Yuya’dır. Yani bizim bildiğimiz adıyla Hz. Yusuf.” Mumya resimlerinde de görüleceği gibi, Yuya tam bir Asyalıdır. Modern Mısır tarihçileri kabul etmek istemese de hiçbir şekilde dönemin Mısırlılarına benzememektedir. Bu farklı fiziği aslında “Güzel Yusuf” olması efsanesiyle de örtüşmektedir.

Yuya = Hz. Yusuf  daha önce sıradan hiçbir insana verilmeyen unvanlar ve yetkilerle Mısır’ı mükemmel bir şekilde yönetirken, bazı kaynaklara göre kızı, bazılarına göre kız kardeşi olan Tiye’yi Akhenaton’un babası 3. Amenofis’le evlendirir. Yani, kraliyet ailesine kendi kanının da katılmasını sağlar. Yani, artık; “Firavun ailesi de, sonra doğacak olan Akhenaton da, Abraham’ın torunlarıdır.”

Bu bölüm de önemli, çünkü daha sonra bu kanı taşıyanların Mısır’da iktidardan uzaklaştırılmasına, hatta tarihten silinmelerine de tanık olacağız. Ama, aynı şekilde; “Tek Tanrılı” dinlerin bütün peygamberleri gibi, Akhenaton’un da, Abraham’ın genlerini taşıması da”  çok ilginç.

Yuya, Abraham’ın Harran’dan getirdiği tek Tanrı fikrine bağlı kalmayı sürdürmektedir.

Eski Mısır’da, o zamanki adıyla “On” adını taşıyan Heliopolis’te zaten gizliden, gizliye öğretilen bir “Tek Tanrı” bilgisi vardır. Bu inanca göre; “Ra en büyük Tanrıdır ve aslında diğer Tanrıların da Tanrısıdır.”

Zaman içinde Ra-Horus, yani Re-Herakhti adını almıştır, ama gizli bir kardeşlik örgütü, Heliopolis’te, hangi tarihten ve hangi uygarlıktan geldiği belli olmayan bir “Tek Tanrı” bilgisini korumaya devam etmişlerdir. Osiris rahipleri de aynı bilginin koruyucularıdır.

Yuya’ nın atalarının tek Tanrı bilgisi ve Mısır’da kapalı bir çevrede korunan bu tek Tanrı bilgisi dünyaya yayılmak için zaman kollamaktadır. Yuya, torunu ya da yeğeni olan ve tahta 4. Amenofis adıyla çıkması beklenen delikanlı da, aradığı öğrenciyi bulmuştur.  Genç kral adayına, tek Tanrı bilgisini ve sevgisini aşılar. Ve onu tek Tanrı inancına gönülden bağlar.
4. Amenofis tahta çıktığında, henüz gençtir. Tıpkı, Yuya gibi, “Tek Tanrıya” inanan bir aileden gelen ve güçlü bir kadın olan annesi Tiya’da onu etkilemiştir! Yuya’nın iktidarı sırasında atalarının yurdu olan Mittani Krallığı’yla ilişkiler güçlendirilmiş ve Mittani Kralı’nın kızı Kiya babası 3. Amenofis’le evlendirilmeye gönderilmiştir. Fakat o yoldayken 3. Amenofis ölünce yeni firavun olan 4. Amenofis gelen prensesle evlenmek zorunda kalır. Kiya’da, Mittani-Harran-Sümer inançlarının takipçisidir ve “Tek Tanrı” fikrini onaylamaktadır.

Sonra birden ortaya Nefertiti çıkar. Nefertiti’nin nereden geldiğini kimse bilmemektedir. Adı; “Güzellik geldi” anlamındadır. Bazıları bunun “Güneyden ya da uzaktan gelen güzel” olduğunu iddia etseler de, her halükarda bu isim Nefertiti’nin gerçek adı değildir, bu isim sonradan konmuştur.

Nereden geldiği meselesi bugün hala bilinmemektedir. Büyük olasılıkla Yemen’den yani Saba ülkesinden gelen bir Sabii’dir! Mittani krallığından gelen bir prenses, hatta Isis’in yeniden bedenlenmesi olduğunu iddia edenler olmuştur.

Nefertiti gelir gelmez Akhenaton’un bir numaralı eşi durumuna gelir. Her yerde, Akhenaton’un yanında yer alır. Ve Akhenaton’un inancını paylaşır. Akhenaton’a 6 kız evlat verir.

Yazar Av. Önder Limoncuoğlu, İzmir 21 Haziran 2021

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir