Alçakgönüllü Olma…

Alçakgönüllü Olma…

“Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlarda. Ancak birisi oraya süzülerek diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok nereden ve nasıl geldiğinizdir.” Cenap Şahabettin

Nasıl ki insanın düşmeden ayakta dengeli bir şekilde durmasının nedeni iki ayağı ile bu dengeyi sağlayan gövdesi ise, alçakgönüllü olmada da kişilik, gerekli bir denge unsurudur. Bu yönüyle Aristoteles’den beri bilmekteyiz ki, erdem, edinilmiş bir iyilik yapma yeteneğidir. Diğer bir söylemle “erdem”, iyiliğin kendisi olup, bu iyilik ise ruhtaki ve hakikatteki iyiliği simgelemektedir.

Erdem, daha doğrusu erdemler (çünkü erdem birden çoktur, çünkü erdemlerin tümü teke indirgenemeyeceği gibi içlerinden biriyle de yetinilemez) bizim ahlaki değerlerimizdir, ama-elimizden geldiğince-ete kemiğe bürünmüş değerlerimizdir, yaşanmış ve edim halindeki değerlerimizdir.

İşte burada ele alınan tema, insanoğlunun varoluşundan beri temel erdemlerden biri olarak değerlendirilen, ancak mevki, şöhret, unvan, servet ve haksız itibar kazananların çok fazla da itibar etmediği “Alçakgönüllülük”tür.

Bir insanın alçakgönüllü gibi görünmesi ile gerçekten alçakgönüllü olması birbirinden çok farklı şeylerdir. İnsanın gerçekten alçakgönüllü olabilmesi için önce kendi kendisini aldatmaması, kendine karşı dürüst olması, sonra da başkalarını aldatmaya kalkışmaması, yani aynı dürüstlüğü başkalarına da göstermesi gerekir. Bundan ötürüdür ki, alçakgönüllülüğün kaçınılmaz öğelerinden biri de içtenliktir. Alçakgönüllülükle bezenmiş gibi görünen bir tutum ve davranış içtenlikten yoksunsa, bu ancak bir “gösteriş” olabilir.

Kuru kuruya ezberletilmiş ve dikte ettirilmiş nezaket kural ve yaptırımlarının insanları erdemli davranışlara yönlendirme konusunda pek de fazla etkili olmadığı bilinen ve yaşanan bir toplum gerçeğidir. Bu bağlamda, ahlâk kuralları ve iyi insan olma yolunda temel girdilerden biri olan alçakgönüllülük ve tevazu, bütün dinlerin ve ahlâkî sistemlerin ödüllendirdiği erdemli davranışların temelini oluşturur.

“Yaşamımız”, düz bir çizgi değil de iniş ve çıkışları olan bir yol ve serüvendir. Bu yolculuk esnasında hem içine düştüğümüz çukurlar hem de bin bir eziyetle tırmandığımız tepeler bizlere geride anlatacak hikayeler bırakır… Bu yolculukta önümüze çıkacak her bir viraj, yolun sonu da değildir. Ancak dönüş yapmayı becerebildiğimiz sürece… Bunu beceremezsek yaşamın anlamını yitiririz ki, bu da her şeyi yitirmek demektir. Unutmayalım ki, hayatın provası olmaz.

Nitekim Lukretius demiş ki, “Kendi tırmandığı en yüksek dağ ile dünyada var olan en yüksek dağı aynı sanan kişi aptaldır.” Zaten bugün biri karşımıza çıkıp aynı şeyi bizlere söylese, muhtemelen bizler de ona aptal deriz. Ama yine de neredeyse her gün aynısını yapmıyor muyuz? Neden biraz da olsa alçakgönüllü olmaya çaba göstermeyiz acaba?

Alçakgönüllülük, Tanrı olamayacağını bilen insanın mütevazı bir erdemdir bir bakıma. Kim ki kendi alçakgönüllülüğüyle övünürse bu davranış kalıbı onun alçakgönüllülükten yoksun olduğunu gösterir…Çevremize şöyle bir baktığımızda sıklıkla bu türden insanlarla karşılaşırız…

Ancak bireyin haddinden fazla kendini hor görmesi ise, kendini beğenmişliğin başka bir ifadesidir. Gururunu aşağılama ile yenebileceğini düşünenler, belki de Spinoza’nın şu söylemine kulak verseler iyi olur: “Kendini hep küçük gören, kibirli olmaya en yakın insanlardır.”

Haddinden fazla kendini hor görmek ise, kendini beğenmişliğin başka bir ifadesidir. Gururunu aşağılama ile yenebileceğini düşünenler, belki de Spinoza’nın şu söylemine kulak verseler iyi olur: “Kendini hep küçük gören, kibirli olmaya en yakın insanlardır.”

Alçakgönüllülük (Tevazuun) karşıtı olan “gurur”, bir bakıma sarhoşluk gibidir. Gurur ile sarhoşluk her ikisi kol kola birlikte yürür, hatta bazen bu özellik bireyi dar görüşlülük ve aptallığa yaklaştırır. Nitekim, “Gurur aptalların yok olmaz bir silahıdır.” diye bir İngiliz atasözü de yaygındır.

Şimdilerde bilimin yardımıyla, alçakgönüllülüğü daha iyi tanıyoruz. The Journal of Positive Psychology dergisinde (2020) yayımlanan bir araştırma, insanların alçakgönüllülüğü, sosyal ve entelektüel diye iki ayrı kategoride algıladığını ortaya koyuyor. Entelektüel alçakgönüllülük bilgiyle ilintiliyken, sosyal alçakgönüllülük samimiyet, dürüstlük, fedakârlık, olgunluk, duyarlılık ve saygılı olmak gibi özelikleri kapsıyor. Araştırmaya göre insanlar, merak duygusuna sahip, öğrenmeyi seven, öğrendiklerini başkalarıyla gönüllü olarak paylaşan, farkındalığı yüksek kişileri de alçakgönüllü kabul ediyor. Böyleleri, öğrenmeye açık, bilen, bilgiyi işleyen, paylaşan, bilge insanlardır.

Son tahlilde, alçakgönüllülük, toplumun temel erdemleri olarak değerlendirilen tolerans, eşitlik, olgunluk, sevgi ve adalet gibi kavramlarla birlikte bireyin ülkesine, toplumuna ve aile çevresine faydalı pozitif bir insan olabilme onurunu oluşturan yapıda, tuğla ve duvarları bir arada tutan ve ana eleman olan harcı oluşturan temel öğelerinden biridir. Bu öğelerden oluşan gerçek erdemin (faziletin) yansıması ve pırıltısı ise ancak insanın kendi içinde bulunabilir. İnsanın gerçek fazileti kendi dışında araması boşunadır. Asıl erdem, kendi içimizdeki iyilik, güzellik ve alçakgönüllülük duygusunun gelişmesindedir.

İş Yaşamında ve Liderlikte “Alçakgönüllü” olmak

Alçakgönüllü liderler daha iyi liderlerdir. Bunlar kendilerinden kuşkusu olan, kendilerine negatif gözle bakan liderler değildirler. İnsanları öne koyar ve egolarını gözlerden gizlerler. C. S. Lewis’in dediği gibi, “Alçakgönüllülük kendini daha aşağı görmek değil, kendini daha az düşünmektir.”

Günümüz dünyasında çok yaygın olan bir yaklaşım: Alçakgönüllü olmayan bir lider övgü aldığında, bu kendi takımı için olsa bile, aynaya bakacak ve övgüyü kendisine alacaktır. Ve yine alçakgönüllü olmayan bir lider suçlandığında, bu kendisine yönelik olsa bile, pencereden dışarı bakacak ve suçu başkalarına yansıtacaktır. Buna karşın mütevazı bir lider ise tam tersini yapar. Övgü geldiğinde, kendi için bile olsa, pencereden dışarı bakar ve bu övgüyü ekipleriyle paylaşır. Ve tam tersine, suçlama olduğunda, kendisine yönelik olmasa da aynaya bakar ve suçu kendi üstlenir. Övgü ya da suçlama duyduğunuzda verdiğiniz ilk tepki nedir? [1]

İşte çalışma yaşamında alçakgönüllülüğümüzü geliştirmeye çalışırken şu benzetmeyi de unutmamalıyız:

* Liderliğini yaptığınız bir ekip için övgü alırsanız, bu övgüyü kendinize almak yerine başkalarıyla paylaşacak alçakgönüllülüğü gösterecek misiniz?

* Ve bir şeylerin ters gitmesi durumunda, bu sizin hatanız olmasa bile, lider olarak öne çıkıp sorumluluğu üstlenecek misiniz?

[1] Alex Budak- Fark Yaratan Olmak “Becoming a Changemaker” -2024

Yazar Halit Yıldırım, Antalya, 18 Ekim 2024

Share This
COMMENTS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir