
Büyük Taarruzun 100. Yılı ve Geleceğimiz…
Büyük Taarruzun 100. Yılı ve Geleceğimiz…
Türk ordusunun Yunan ordusuna karşı giriştiği genel saldırıyı tanımlayan Büyük Taarruz, Kurtuluş savaşının en önemli aşamasıdır. 21 Ağustos 1922’de taarruz emri verilmiş, 26 Ağustos’ta saldırı başlatılmış, 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan kuvvetleri yenilmiş ve 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’e girmesiyle Büyük Taarruz sonuçlanmıştır.
Saldırının başlayacağı 26 Ağustos gecesini Nazım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı’nda 8. Bap’ta ‘26 Ağustos Gecesi Saatler’ başlığı altında anlatıyor.
26 Ağustos Gecesi Saatler
Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük ne kadar uzundular?
Birçoğununn adını bilmiyordu yalnız, Yunan’dan önce ve Seferberlikten evvel geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu.
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar: “Üç” dediler, Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun basına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.
…
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplakve ipek bir halıya benzeyen bu toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu,bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim…”
Sonra.
Sonra, 9 Eylül’de İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinde gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlaya, Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber. Seyretti, İzmir rıhtımından Akdeniz’i.”
Destan başladığı gibi biter:
“Türk halkı bağışlasın bizi, onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çoktular;
korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır…”
Dünyada çok az ulusun Türk Kurtuluş Savaşı kadar kutsal, haklı ve anlamlı bir savaşı ve Mustafa Kemal Atatürk kadar büyük bir lideri olmuştur.
Dağılıp gitmekte olan bir imparatorluktan, işgal altına girmiş bir ulustan, yaşamlarını hiçe sayarak bağımsız bir devlet yaratan kuşağın lideriydi Atatürk.
Büyük Taarruzun 100. Yılında, Dünya’daki değişim rüzgârları, salgın hastalıklar, savaşlar ve ülke yönetim anlayışının güncellenmemesi genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında kartların yeniden karılması gerektiğini ortaya koyuyor.